Dinamik Tedarik Zinciri

“ne üretirsem satarım” gitti “ne üretmeliyim ki satayım” geldi.

 
Dünya inanılmaz bir hız ile değişiyor. Eskinin “ne üretirsem satarım” konsepti yerini “ne üretmeliyim ki satayım” konseptine çevirmiş durumdadır.  Çünkü artık müşterilerin kişiselleştirilmiş ürünlere olan rağbeti ürün çeşitliğini artırdığı gibi ürün yaşam sürelerini kısaltmaktadır. 
 
Bu yeni dönemde mass production tekniklerinin tüm müşteri beklentilerini karşılaması mümkün değildir. Kişiselleştirilmiş ürünlere doğru artan talep, her geçen gün kısalan ürün hayat süreleri ve sürekli artan ürün çeşitliliği farklı üretim stratejilerinin uygulanmasını zaruri hale getirmiştir.  Bir başka ifade ile ölçek ekonomisi (economies of scale) artık birçok alanda geçerliliğini yitirmiş ve yeni dönemde kapsam ekonomisine (economies of scope) odaklı bir hale gelmiştir. Yeni dönem artık mass customization dönemidir. 
 
Teknik açıdan bakıldığı zaman dört farklı üretim stratejisi görmekteyiz.
 
 MTS (Make To Stock) stratejisi Fisher tarafından tanımlanan, yüksek volümde ve düşük pahadaki standart, fonksiyonel ürünler için kullanılabilecek en etkin yöntemdir. Bu yöntemin tercih edilmesi için ürünlerin talep değişkenliğinin az ve volümlerinin yüksek olması gereklidir Ölçek ekonomisinin getirilerinden faydalanabilmek için kitle üretimi (Mass Production) yöntemini kullanır. Stoğa üretim yaparak ürünleri stokta bekletilmekte ve sipariş geldiği anda ürünleri doğrudan müşteriye sevk etme yaklaşımına stoktan sevkiyat ya da stoka üretim (Make To Stock: MTS) denilmektedir. Bu modun en önemli avantajı sipariş geldiği anda, ürünlerin stoktan sevk edilmesi sonucunda elde edilen hızdır. Dezavantajı ise kamçı etkisi ya da talep tahminleme hataları sonucunda stoklarda hareket görmeyen ürünlerin kalması riskidir.
 
 MTO (Make To Order) stratejisi, talep değişkenliğinin yüksek ve ürün çeşitliliğin fazla olduğu pazar koşullarında, ürünleri üretmek için gereken ham madde ve komponentlerin stoklarda hazır bulundurulduğu ancak üretime başlanabilmesi için müşteriden kesin siparişin alınmasının gerekli olduğu durumlar için kullanılan bir modeldir. Fisher tarafından tanımlanan inovatif ürünler için ideal bir üretim modudur. Talebin ön görülemediği, müşterinin bekleme toleransının olduğu ve kısmen pahalı, özel ürünler bu kategoriye girerler. Bu modun en önemli avantajı sipariş üzerine üretim yapıldığı için, bu modda üretilen ürünler stokları artırmamaktadır. Dezavantajı ise ürünlerin müşteriye teslim süresinin MTS moduna göre daha uzun olmasıdır.
 
 CTO (Configure To Order) stratejisi aynı zamanda hidrid mod olarak da tanımlanmaktadır. Özellikle aynı ürün ailesinden türetilen kişiselleştirilmiş ürünlerin üretim için oldukça tercih edilen bir yaklaşımdır. Ürün değişkenliğin fazla olması ve her bir ürünün bitmiş hali ile stokta tutulması stok maliyetlerini artırmakta ve firmalara finansal yük getirmektedir. Öte yandan stokta ürün bulundurmama neticesinde yaşanan satış kayıpları ise müşteri kaybına ve ciro düşüşüne sebep olmaktadır. Bu karmaşıklığı çözebilmek için ürünlerin jenerik olarak tedarik zinciri sürecinde bir noktada stok olarak tutulması (ürünlerin sonradan farklılaştırılması: postponement) ve sipariş geldikten sonra bu noktadan (ayrışım noktası: decoupling point) jenerik ürünlerin alınarak, müşteri isteğine göre konfigure edilmesi prensibine dyanır. Bu sayede ürünler ayrışım noktasın kadar MTS, bu noktadan sonra ise  MTO moduna göre üretilir. MTS yaklaşımı ile jenerik ürünler kitle üretimi (mass customization) modunda üretilerek ölçek ekonomisinin getirilerinde yararlanılırken, ikinci adımdaki MTS modu ile de kişiselleştirilmiş (mass customization) ürünler siparişe göre üretilerek stok sorunu engellenmiş olur. Bu modun en önemli avantajı pahalı, çeşit sayısı yüksek ve değişkenliği fazla olan ürünlerin pazara daha hızlı bir şekilde sunulmasına destek olurken aynı zamanda da bitmiş ürün stok yönetiminin de etkin bir şekilde yapılabilmesine olanak sağlar. 
 
 ETO (Engineering To Order) stratejisi ise tamamen müşteriye özel, kişiselleştirilmiş ürünlerin, tasarım aşamasından başlayarak üretilme sürecidir. Bu durum en uzun süreli üretim zamanını içerir. Özel ve pahalı ürünler olduğu için müşterilerin bekleme toleransları en üst seviyededir. Kalite, ürün fonksiyonalitesi müşteri açısından en öncelikli satın alma kriterleridir.
 
Ürün çeşitliliğinin artması üretim stratejilerinin sola doğru kaymasına neden olmaktadır. Make to Stock yaklaşımından Enginering to Order stratejilerine doğru bir geçiş dönemi yaşanmaktadır. 
 
Bununla beraber ürün hayta süresinin farklı evrelerinde de yine farklı stratejilerin uygulanması gereklidir. Pazara ilk girişde ürünler bulunabilirlik (availability) ilkesi ile sipariş kazanırken – bu amaç için MTS stratejisi çok doğrudur. Ancak ilerleyen dönemlerde, yani ürünün gelişme ve olgunluk dönemlerinde ve rakiplerinde pazara girmesi ile birlikte pazarda fiyat konusu sipariş kazandırmaya başlar ve bu aşamada kanban ya da CTO stratejilerinin izlenmesi gereklidir. Benzer şekilde phase-our dediğimiz ürün yaşam süresinin sonlanmasında da yine MTS yaklaşımı ile ürünün sonlanması beklenir.
 
Tek bir beden herkese uymaz (one size does not fit all) ilkesi bu aşamada devreye girmektedir. Firmaların değil tedarik zincirinin rekabet ettiği günümüz koşullarında en önemli konuların başında tedarik zincirlerinin dinamik olarak tasarlanması, pazar değişkenliklerinin çok iyi izlenmesi (PLM: Product Lifecyle Management) ve değişkenliğe uygun stratejinin uygulanması hayati derecede elzemdir.
 
Yalın ve Çevik tedarik zinciri stratejileri günümüz dünyasında kabul gören, işletme süreçlerinde ayrı ayrı ya da birlikte de kullanılabilen, en önemli ve geçerli tedarik zinciri stratejileridir. Bu durumun farkında olan bir çok firma üretim ve tedarik zinciri süreçlerini yalın ve çevik stratejilere uyarlama yönünde çaba sarf etmektedirler. Ancak bu firmaların bazıları gerek bilgi eksikliği gerek ise yanlış yönlendirmeler sonucunda yalın ve çevik üretim karakteristiklerini olması gerektiği gibi kullanamamakta ve bunun sonucu olarak rekabetçi seviyelere gelememektedirler. Literatürde yalın ve çevik üretim ile ilgili genel olarak varılan olgu; yalının “gerekeni, gerektiği zamanda ve mükemmel şekilde tedarik etme” yaklaşımı olarak algılarken, çevikliği ise “ilk olmak, hızlı olmak ve en iyisi olmak olarak” tanımlamaktadır. Bir başka ifade ile yalın kayıpların elimine edilmesine odaklanarak, standart ve kararlı ürünlerin en düşük maliyet ile üretilip, sevk edilmesine odaklanırken, çevik üretim ise öngörülemeyen markette, inovatif ürünlere hızlı cevap verebilen bir yapıda maliyetten öte teslimat süresine odaklanmaktadır.
 
Dünya pazarları ile rekabet edebilmek için verimli operasyonel süreçlere sahip olmak son derece elzemdir. Bu amaca ulaşabilmek için ise yalın, çevik tedarik zinciri stratejiler çok iyi anlaşılmalı ve doğru bir şekilde uygulanmalıdır.
 
Lütfi Apilioğulları

Yorumlar